/Irak’ta Seçimlerin Sonuçları ve Teoriler
ırak-seçimleri2

Irak’ta Seçimlerin Sonuçları ve Teoriler

Irak’ta seçimin sonuçları şaşırttı yolsuzluk yapılmış olabilir

 

Irak’ta yapılan seçimin, şaşırtıcı sonuçları kadar seçimin kaderini etkileyen yolsuzluklarla da gündemde yerini bulduğu söylenebilir. Seçim hileleri iddialarından kaynaklanan gözden geçirmeler, yurtdışı oyları ve güvenlik güçlerinin oylarının tam olarak eklenmemesi nedeniyle seçim sonuçları tam olarak açıklanamasa da genel tablo ortaya çıktı. Bu tablo, yerel detaylar daha sonra değerlendirmek üzere, Irak siyasetinde yeni dönemde ön plana çıkacak hususlara ve hükümet kurma sürecine ilişkin genel bir değerlendirme yapma imkanı tanımaktadır.

İlk üç parti arasındaki oy ve sandalye dağılımının birbirine çok yakın olduğu dikkate alındığında, önümüzdeki günlerde kısmi değişikliler olabilir. Ancak bu analiz kaleme alındığında, Mukteda Sadr’ın önderlik ettiği ve Sadrcı Hareket ile Irak Komünist Partisi arasındaki ittifaka dayanan Sairun Koalisyonu, seçimi ilk sırada tamamlamıştı. Onu Haydar İbadi’nin Zafer Koalisyonu yakından takip ederken, Haşdi Şabi çerçevesinde örgütlenen Fetih Koalisyonu, İbadi’nin ensesindeydi. Hatta, Zafer, Fetih’ten 1 vekil fazlaya sahip görünürken, Fetih’in ülke genelindeki oy sayısı Zafer’den fazlaydı. Parlamentoda 50-55 sandalye aralığında bir güç kazanan bu üç listeyi eski Başbakan Nuri Maliki’nin Hukuk Devleti Koalisyonu (HDK), KDP ve Iyad Allavi’nin Vataniye Listesi bu üçlünün yaklaşık yarısı kadar sandalye alarak izlerken; üçüncü halkada ise 20 sandalyenin altında yer alan eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame Nuceyfi’nin Karar Partisi, KYB, Ammar Hekim’in Hikmet Hareketi yer alıyor. Diğer parti ve listeler ise 10’dan az sandalye elde ettiler. Özetle, seçim sonrası karşımıza çıkan ilk tablo, Sadr’ın önderliğinde, birbirine yakın 3 Şii Arap oluşumunun bulunduğudur. Sandalyelerin dağılımı ve Irak siyasetinin yeni hali bu tablo ışığında değerlendirilecektir.

Seçim sonuçlarını etkileyen temel faktörler
Seçim sonuçlarını etkileyen en önemli faktör hiç kuşkusuz seçime katılım oranının yüzde 44.5’te kalmış olması. 2014 seçiminde yüzde 63 olan bu oranın yaklaşık 20 puan düşmesi hem seçim sonucu üzerinde çok büyük bir etki yapmış hem de Irak halkının yeni dönemde siyaset kurumu ve hükümetten beklentileri hakkında güçlü bir mesaj göndermiştir.

Seçime katılım Irak’ın sadece bir bölgesinde değil tüm vilayetlerinde düşmüştür. Bu düşüşün nedenleri olarak şunlar sayılabilir: Irak halkının siyasetçilere güveninin azalması; seçimde ilk kez kullanılan elektronik seçmen kartlarının yeterince dağıtılamaması (ülke genelinde ancak yüzde 70’i dağıtılabilmiştir); partilerin seçim kampanyalarındaki vaatlerinin halka inandırıcı gelmemesi; ülke içinde göçmen durumunda olan kişilerin teknik nedenlerle oy verememeleri ve yeni sistem nedeniyle sahte seçmen sayısının azalması. Bu faktörlere IKBY’de son dönemde yaşanan ekonomik kriz, referandum sonrasındaki gelişmelerin etkisi gibi faktörler de eklenmelidir. Nitekim, 2014 seçimiyle karşılaştırıldığında ilk sıradaki Sairun’un dışındaki tüm gruplarda bir azalma görüldüğü söylenebilir. Tabi bu dağılımda Şii Arapların seçime farklı listelerden girmesinin rol oynadığı da unutulmamalıdır.

Katılımın düşük olduğu bu seçimde dayandığı tabanı koruyabilen ya da sandıklara götürebilen parti/ittifaklar başarılı olmuştur. İster karizmatik önderin oynadığı rol, isterse partinin güçlü bir teşkilatının bulunması nedeniyle takipçilerini sandığa götürebilenler seçimin en dikkat çekici aktörleri haline gelmişlerdir. Bunu başarabilen en önemli parti ya da koalisyonların Sairun, KDP ve Fetih olduğu söylenebilir.

Katılımın düşük olması sadece seçim sisteminden kaynaklanan teknik nedenlere bağlı değil. Özellikle halkın yolsuzluk ve hizmetlerin yetersizliği gibi nedenlerle sandıktan uzaklaşması ve siyasette sürekli aynı yüzleri görmekten sıkıldığı olgusu da dikkate alınmalıdır. Irak siyasetinde bir-iki yeni yüzün dışında 15 yıldır önde gelen siyasi partiler ve liderler neredeyse büyük ölçüde aynıdır. İşgal sürecinin başından bu yana ekonomik, siyasi ve güvenlik açıklarından ülkeyi düzlüğe çıkaramamış liderlerin halka anlatacakları hikayeleri neredeyse hiç kalmamıştır. Örneğin, Musul’da DEAŞ’ın karşısında direnmeden kaçan Nuceyfiler, ülkeyi DEAŞ’ın eline düşüren Nuri Maliki, Hekim Ailesi’nin temsilcisi olmaktan başka belirgin bir liderlik sıfatı olmayan Ammar Hekim, referandumla IKBY’yi ekonomik ve siyasi krizlere sürükleyen Barzani ve Talabani ailesinin müttefikleri, ülkeye seçimden seçime uğrayan İyad Allavi ve adını saymadığımız pekçok figür liderlik rolünü üstlenememiştir. Düşük olan katılım oranı, hangi hükümet iktidara gelirse gelsin, halk desteğinin zayıf olmasına ve bu nedenle istikrarsızlıklar karşısında güçsüz kalmasına neden olacaktır.

Seçim sonuçları neyi işaret ediyor?
Seçim sonuçlarının işaret ettiği ilk şey, ülkenin halen etnik ve dini kimliler üzerinden hareket ettiğidir. Her ne kadar Sairun’un, Hikmet Hareketi’nin ve İbadi’nin söylemleri liberal ve popülist gibi görünse de tüm partilerin büyük ölçüde eski tabanlarından beslenmeye devam ettiği görülmektedir.

Seçimin önde gelen ilk üç partisinden ikisinin Bağdat ve Irak’ın güneyinden oy alarak bu konumunu kazandığı gerçeği atlanmamalıdır. Üç vilayet dışında parti/koalisyonların oy aldıkları bölgeler önceki seçimlerde görülen etnik-mezhepsel oy tercihi eğilimini aynen sürdürmektedir. Yani, Şiiler Şiilere, Kürtler Kürtlere, Sünniler de büyük ölçüde Sünnilere (bu genellemeyi bozan istisnalar bulunsa da kazanan adayların ortaya çıkmasıyla daha yakından incelenebilecektir) oy vermektedirler. Halkın oy kullanımını etkileyen hususlar ekonomik faktörler, hizmet ve yolsuzluklar olabilir. Ancak, bu nedenlere dayalı olarak, bir Iraklı Kürt, Sünni Arap listesine, Sünni Arap Kürt listesine, Şii Arap ise Sünni Arap listesine oy vermemiştir. Bu nedenle, etnik-mezhepsel kimliğe dayalı siyaset sona ermiştir iddiası, boş bir iyimserlikten başka bir şey değildir. Etnik-dini kimliklerin belirleyiciliği başat iken aynı kimlik içinde ekonomik faktörler ve yolsuzluk gibi konular ön plana çıkmıştır. Bu da daha çok Şii Araplar arasında gerçekleşmiştir. Sünni Araplar arasında seçmen tercihlerini belirleyen faktörlerin aşiret ve merkezi iktidara yakın olma olduğu görülürken, Kürtler arasında partilerin organizasyon kapasitesinin herşeyin önüne geçtiği anlaşılmaktadır.

Sonuçlara bakılarak anlaşılabilecek ikinci husus, ülkenin kısa vadede ciddi bir istikrar dönemine giremeyecek olmasıdır. Aşağıda ele alınacağı gibi hükümet kurma süreci kolay geçmeyecektir. Hiçbir partinin tek başına 6’da bir oranında sandalyeyi kontrol edemediği bir mecliste, kurulacak hükümetler kalıcı ve yapısal politikaları hayata geçirebilecek kadar güçlü olmayacaktır. Yüksek petrol fiyatları, Irak ekonomisinin kısa vadede nefes almasına neden olabilir. Fakat, son 4 yıldaki yoğun savaş harcamaları ve yıkılan altyapının onarımı çok daha fazlasına ihtiyaç duyulmasına neden olacaktır.

Üçüncü husus ise ilk dört sıradaki partinin Şii Araplardan oluşmaya devam etmesidir. Şii Araplar kendi aralarında bölünmelerine rağmen diğer gruplar hala tek başlarına ya da ittifak halinde Şii Arapların arasından sıyrılamayacak kadar zayıf durumda. Bu nedenle, politik gündemin ve ittifakların belirleyicisi Kürt ve Sünni Arap partileri değil, Şii Arap partiler arasındaki çekişme ve iktidar mücadelesi olacaktır.

Dördüncü ve kendisini uzun vadede gösterecek husus, seçim hilelerinin Irak siyasetindeki kalıcı etkileridir. Özellikle, Kerkük, Süleymaniye, Musul ve Erbil’de yapılan seçim usulsüzlükleri, son derece açıktır. Ancak bunlardan Kerkük ve Süleymaniye’dekiler öylesine yaygın ve belirgindir ki diğer tüm bölgeleri gölgede bırakmıştır. Seçim hileleri ve yolsuzluklar bu denli açıkken, seçimi kazanan çevrelerin sonuçların genelinden memnun olması, adaletsizliğin giderilmesi için gerekli mekanizmaların devreye sokulmasının önünde en önemli engeldir. Henüz seçime yönelik itirazlar sonuçlanmadan, Irak Bağımsız Seçim Komisyonu’nun sonuçları ilan etmeye başlaması, haksızlığa uğrayan çevrelerdeki hayal kırıklığını artırmaktadır. Bu nedenle seçimin üzerinden 4 gün geçmesine rağmen Kerkük ve Süleymaniye’de olaylar yatışmış değildir.

Kerkük’te hakları yenilen Türkmenler, sokaklarda sivil bir direnişe yönelmişler ve yoğun protestolar başlatmışlardır. Buna karşılık, seçim sonuçlarının değiştirilmesi halinde KYB’nin de kendi taraftarlarını sahaya süreceği tehdidi üzerine şehirde etnik bir çatışmanın yaşanması tehlikesi belirmiştir. Türkmenlere güney Irak’tan büyük Haşdi Şabi birliklerinin desteğe gelmesi ile şehirde tam bir kamplaşma başlamıştır. Bu kamplaşma ilerleyen günlerde çatışmaya dahi dönüşebilir. Benzer bir biçimde Süleymaniye’deki seçim sonuçlarını KYB’den başka kabul eden hiçbir parti yoktur. KDP dahil olmak üzere tüm Kürt partileri, KYB’nin Süleymaniye’de çok yoğun ve sistematik bir seçim hilesi yaptığını savunmaktadır. Üstelik seçim gecesi, Süleymaniye’de KYB’ye bağlı peşmergelerin Goran Partisi’ne ağır silahlarla saldırması bu şehirdeki durumu germiştir. Bu örneklerin sayısının artırılması mümkün. Seçimdeki hilelere rağmen sonuçların tescil edilmesi, 30 Eylül’de IKBY’deki parlamento seçimini ve 22 Aralık’taki Irak Yerel Seçimi’ni etkileyebilecek ve kalıcı krizler meydana getirebilecektir. Benzer senaryoların o seçimlerde tekrarlanması, IKBY’de bir iç parçalanmaya, Kerkük’te ise şehri kapsayan bir iç çatışmaya dönüşebilecek potansiyel taşımaktadır. Bu nedenle görmezden gelinemeyecek kadar önemlidir.

Seçimde kim neden kazandı, neden kaybetti?
Bu tür bir soruya şu anda cevap vermek, verilerin tamamlanamaması nedeniyle risklidir. Ancak en azından ilk etapta seçimin kazanan ve kaybedenleri sıralanabilir: Kazananlar arasında ön plana çıkanların Sadr Hareketi, Haşdi Şabi ve KDP olduğu söylenebilir. Kaybedenler listesinin başında ise Dava Partisi’nin uzantıları, genel olarak Sünni Araplar ve IKBY’deki kurulu düzeni sorgulayan muhalefet partilerinin geldiği söylenebilir.

Sadr Hareketi’nin neden kazandığı sorusunun ilk yanıtı yukarıda aktarılan örgütlülük ve seçime katılım durumudur. Tekrarlamak gerekirse, Sadr, oylarını büyük ölçüde artırmamıştır. 2014’te 3 ayrı listeyle seçime giren Sadr Hareketi, 1 milyondan biraz fazla oy almışken, bu seçimdeki yaklaşık oyu 1 milyon 400 bin civarındadır. Daha spesifik bir örnek vermek gerekirse seçimin kaderini etkileyen Bağdat vilayetinde 2014 seçiminde Sadr Hareketi’nin seçime soktuğu 3 hareketin toplam oyu 426 bin 657, 2018’de bu oy 420 bin civarındadır. Elbette, Sadr’ın başarısı küçümsenemez, ancak bu başarının arkasında ülke genelinde büyük bir oy artışından ziyade, düşük katılımlı bir seçimde iyi örgütlenmiş bir hareket olma gerçeği daha ağır basmaktadır.

Seçimin ikinci kazananı Haşdi Şabi’nin desteklediği Fetih Hareketi olmuştur. Sahip olduğu milis teşkilatını seçimde iyi örgütleyen Haşdi Şabi, Sairun ile tüm vilayetlerde kıyasıya bir yarışa girmiş Basra, Babil, Kadisiye ve Kerbala gibi Şii Arapların, Diyala, Musul ve Selahaddin gibi Sünni Arapların çoğunlukta yaşadığı şehirlerde onu geçmiştir. Şu anda hükümet senaryolarının dışında tutuluyor olsa da kısa bir süre içinde belki de çok daha önemli bir noktaya geleceği unutulmamalıdır.

Üçüncü kazananı da KDP olmuştur. Referandum sürecinde aldığı darbelere rağmen önceki seçimle hemen hemen aynı sandalyeye ulaşan KDP’nin IKBY’deki rakiplerinin tamamen birbirine düşmesi hem de Bağdat’ta kritik rol oynayabilecek sandalyeye erişmesi onu kazananlar arasında sokmaktadır.

Kaybedenler listesinin ilk sırasında ise Dava Partisi gelmektedir. Seçime Malikiciler ve İbadiciler olarak iki ayrı listeyle giren Dava Partisi kökenli listeler, hem oy hem sandalye olarak büyük yenilgiye uğramıştır. Toplam sandalye sayısı geçen seçimde 92 iken bu seçimde 50 ve 25 olarak bölünmüş, üstelik aynı hükümetin içinde yer alamayacak bir duruma gelmişlerdir. Her ne kadar Maliki’nin kaybı şimdilik daha büyük görünse de İbadi de seçimin en önemli kaybedenleri arasındadır. Musul dışında hiçbir yerde birinci sırada çıkamayan İbadi’nin başarısızlığının en önemli nedenleri olarak Dava Partisi üzerindeki etkinliğinin az olması, milis grupların desteğini kaybetmesi ve Şii Araplar arasında yeterince destek bulamaması gösterilebilir. Zafer Koalisyonu’nun Irak’ın güneyindeki vilayetlerde birisi dışında hep üçüncü sırada gelmesi Şii Araplar arasındaki popularitesine örnek sayılabilir. Üstelik, Maliki’nin 2010 ve 2014’teki performansları dikkate alındığında başbakan olarak seçimdeki desteğinin çok zayıf olduğu görülmektedir. Ancak, bu yenilgi onun kısa vadede tamamen etkisiz bir figüre dönüşmesine neden olmayacaktır. Yeni hükümetin en kritik simalarından birisi olması muhtemeldir.

İbadi’den önceki başbakan Maliki sandalye sayısı ile kaybedenler arasındadır. Özellikle Sadr’ın kuracağı bir hükümette yer almamasına kesin gözüyle bakılabilir. Ancak, devlet içindeki gücü ve kontrol ettiği sandalye ile her zaman tehlikeli bir alternatif olabilecektir.

Seçimin bir diğer kaybedeni, Sünni Araplar oldu. Seçime son derece parçalı bir biçimde giren Sünni Arapların en büyük listesi 20 sandalyeye ancak ulaşabildi. Usame Nuceyfi’nin listesi farklı vilayetlerde toplam 15’i zor bulurken, pekçok yerel Sünni Arap lider farklı listelerin içinde dağıldı. Üstelik, Sünni Arapların çoğunlukta olduğu 5 vilayetin 3’ünde ilk sırayı Şii Arapların oluşturduğu listeler kazandı. Bunun nedeni, Sünni Arapların nerdeyse ortak liderlik oluşturamaması gibi görünüyor. Ancak, DEAŞ karşısında başarısız olan ve kendilerini yalnız bırakan eski liderliğe sırtlarını dönmüş olmaları ihtimali de yabana atılmamalıdır.

Son olarak, kaybedenler arasına KYB’yi eklememek hata olur. Sandalye sayısı olarak geçen seçime göre 6 sandalye kaybetse de hem IKBY’deki tüm partilerin hem de özellikle Kerkük’te Türkmen ve Arapların tepkisini çekerek uzun vadede büyük bir kayba uğradı. Üstelik, bu derin prestij kaybı, muhtemelen onu hükümet kurma sürecinin de dışında bırakabilir.

Mevcut tablo ve olası hükümet tartışmaları
Irak’ta hükümet kurma süreci denildiğinde iki temel olgu dikkate alınmalıdır: İç dinamikler ve dış aktörlerin rolü.

İç dinamikler açısından bakıldığında seçimin galibi durumundaki Sadr’ın tercihleri elbette belirleyici olacaktır. Seçimden hemen sonra, Mukteda Sadr’ın attığı bir twitle verdiği “ince” mesaj hangi aktörlerle çalışmak istediğini göstermektedir: Bu mesajda, KYB, HDK ve Fetih dışında tüm koalisyonların adının sayılması, Sadr’ın geniş tabanlı bir çoğunluk hükümeti kurmayı arzuladığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, İran’a en yakın aktörler olarak nitelenen üçlüyü dışarıda tuttuğu da söylenebilir. Elbette bu tercihin, devlet kurumları ve güvenlik teşkilatları boyutu da vardır. Sadr’ın Haşdi Şabi içindeki Fetih yanlısı gruplarla uzun süredir ciddi bir sürtüşme içinde olduğu, Maliki’nin başbakanlığı sırasında örgütlediği paralel güvenlik teşkilatlarıyla anlaşamadığı bilinmektedir. Dolayısıyla, eğer her şey iç dinamiklere kalırsa Sadr’ın hizmetleri ön plana çıkaran, kendi dayandığı temel taban olan yoksullara dayalı bir taban hareketinin ihtiyaçlarını hedef alan, yolsuzlukla mücadeleyi önceleyen bir hükümet kurmak isteyeceği söylenebilir.

Fakat, Irak’ta hükümetler sadece seçime katılan partiler arasındaki pazarlıklara dayanmamaktadır. ABD ve İran’ın oynayacağı/oynayabileceği roller nedeniyle, Sadr’ın planladığı bir hükümetin ortaya çıkmaması ihtimali yüksektir. Öncelikle, ne İran’ın ne de ABD’nin Sadr’ın yönlendireceği bir hükümete sıcak bakmadığı görülmektedir. Bu nedenle her ne kadar, Sadr, mütevazı yapısı ve hizmet odaklı siyaset anlayışıyla tanınan Ali Davayi’yi başbakan adayı olarak sunsa da, İbadi’nin dengeleyici bir aktör olarak başbakan olma şansı yüksektir.

İkincisi, ABD’nin Irak’ta kimin hükümeti kurabileceğini belirlediği belki söylenemez, ancak istemediği bir kişiyi başbakanlık koltuğuna oturtmama gücü olduğu da unutulmamalıdır. Nasıl 2014’te Maliki en çok sandalyeyi almışken ABD ve İran’ın güçlü itirazları nedeniyle koltuğunu koruyamamışsa, bugün Sadr’ın rolü de aynı nedenle sınırlı kalabilir. Öte yandan, Irak’ta siyasi yaşam ABD ile İran arasındaki gerginliklerden doğrudan etkilenmektedir. İran, uzun bir süredir Irak’ın ABD’ye karşı bir ileri cephe olarak görmektedir. Bu bağlamda ABD-İran gerginliğinin doruğa çıktığı bir ortamda ABD’yi Irak’ta zora sokacak bir askeri-siyasi cephe oluşturmak isteyeceği ihtimali ihmal edilmemelidir. Bu nedenle, hem Haşdi Şabi’yi hem de Maliki’yi dışarıda tutacak bir hükümetin İran açısından pek de kabul edilir olmadığı hatırlanmalıdır. Gerek parlamento aritmetiği gerekse İran’ın Irak siyasetindeki baskın rolü, Sadr’ın geniş tabanlı çoğunluk hükümeti arzusunun dışındaki seçenekleri de mümkün kılmaktadır. Üstelik, Haşdi Şabi ve Maliki’nin birlikte dışarıda bırakıldığı ve DEAŞ saldırıları nedeniyle ciddi güvenlik sorunları yaşayabilecek Irak’ta istikrarsızlık, uzun vadede ordu-devlet ilişkilerinde yeni bir periyodun açılmasına dahi neden olabilir. Bu nedenle, muhtemelen yeni hükümet, ABD ve İran çatışması ekseninde belirlenecektir. İran, bu çatışmada ön safhaya taşıyacağı güçlerin hükümet dışında kalmasını tasvip etmezken, ABD de tersi için bastıracaktır. Bu nedenle hükümetin kısa sürede kurulması pek de beklenmemelidir. Önümüzdeki birkaç ay boyunca Irak’ta hükümetin kurulamaması mümkündür. Bu durum ülkeyi istikrarsızlığa da itebilir.

ırak-seçimleri1

Paylaş